Türkiye ithalata aşırı bağımlı bir ülke. Bu nedenle döviz kurlarındaki artış üretimde kullanılan ithal girdilerin maliyetlerini yükselterek mutlaka enflasyona yansıyor.Enflasyondaki yükseliş ise halkın satın alma gücünü azaltarak iç talebin zayıflamasına yol açıyor.Böylece hem enflasyon yükselmiş hem de ekonomi küçülmüş oluyor. 1994 ve 2001 krizlerinde bunlar yaşadık. Üstelik bu kez özel sektörün büyük miktarda döviz borcu var. Döviz kurlarındaki artış bu borçların ödenmesi için gerekli TL miktarını yükseltiyor. (3 Ağustos itibari ile Merkez Bankası'nın toplam döviz rezervi 80,8 milyar dolar.Altınla beraber bu rakam 102,9 milyar doları buluyor. Ancak net döviz rezervi miktarı altınla birlikte 30,6 milyar dolarda kalıyor) . Türkiye'nin 57,4 milyar dolar cari açığı ve 1 yıl içinde ödenmesi gereken 1847 milyar dolar döviz borcu var.Merkez'in net döviz rezervi ise sadece 30 milyar dolar. Yani ülkenin 241 milyar dolara ihtiyacı var. Deli büyük ama yama küçük. Turizm gelirleri,Merkez Bankası'nın rezervleri var. Ama bunlar yetersiz. Çin'den kaynak arayışı olduğunu görüyoruz. Merkez Bankası bu ortamda rezervinin tamamını kullanırsa gücü zayıflar ve 1994 krizinde olduğu gibi faiz şoklarına açık hale gelir. Şuanda yapılması gereken tek şey Merkez Bankası'nın faiz artışı gibi görünmektedir.
Şirketlerin yüksek döviz borcu var demiştik. Bu borçların ödenememe riski iflasları da beraberinde getirir. Döviz kurundaki artıştan endişelenmemize sebep olan en büyük etken de bu zaten. 2001 krizinde kamu maliyesi borçluydu ancak daha sonra gerçekleştirilen dönüşümle beraber kamu borcu düşürüldü, yapılan teşvik ve yönlendirmeler ile özel sektör borçlandırıldı.
1994 ve 2001 krizlerinde Dolar'ın Durumu
Tüm bu gelişmeler yaşanırken Dolar/TL de son 8 Yılın 7.rallisini yaşıyoruz. Ekonomist Dergisinin bu haftaki sayısında yaşanan Rallilerin ve bunların karşısında çözüm olarak neler yapıldığının ayrıntılı bir analizi paylaşılmış.